basindan> Bu yilki Fizik Ödülü: Tanri`ya bakmak

Marsel RUSSOBu haftaki geniş-açı bölümümüzde Marsel Russo, son dönem içinde gelişen birtakım güncel siyasî olayları ve günümüz antisemitizmini değerlendiriyor

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

İsmet BERKAN

Bu yıl Nobel Fizik Ödülü'nü iki Amerikalı astronom, NASA'dan John C. Mather ve Berkeley'deki California Üniversitesi'nden George F. Smoot kazandı. Aslında ikilinin ödül kazanan çalışması 1993 yılında yapılmıştı ama Nobel söz konusu olunca bu çeşit gecikmeler normal kabul ediliyor.
İkili, Nobel'i Cosmic Background Explorer (Kozmik Arkaplan Araştırıcısı) veya kısaca COBE diye adlandırılan bir NASA uydusundan yaptıkları gözlemlerle kazandılar. Gözledikleri şey ise evrenimizin doğumuydu. Daha doğrusu, 'Big Bang' olarak adlandırılan 'Büyük Patlama'nın bazı sonuçlarını gözleyip kayıt altına aldılar, galaksilerin doğumuna tanıklık ettiler.
Bu 'buluş'un neden Nobel kazandıracak kadar önemli olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çalışayım...
Bundan 101 yıl önce, İsviçre'de patent ofisinde çalışmakta olan bir Alman Yahudisi, yani Albert Einstein, oturduğu yerde çeşitli hesaplar yaparak, yani sadece aklını, hayal gücünü ve matematiği kullanarak özel görelilik kuramını oluşturdu. Bundan bir süre sonra da, bu kuramı 'genel görelilik kuramı' izledi.
Burada bu iki kuramı bütün detaylarıyla anlatmaya çalışmak hem haddimi aşmak olur hem de buna gazete sayfaları yetmez. O yüzden konunun sadece bu yılki Nobel'i ilgilendiren tarafını anlatmaya çalışacağım.
Einstein'ın genel görelilik kuramı üzerinde çalışan fizikçiler, kuramın
evrene bir başlangıç önerdiğini, daha doğrusu statik olmayan bir evrenden
söz ettiğini gördüler. Zaten, kuramın yayımlanmasından kısa bir süre sonra, bugün adına uzayda önemli bir teleskop dolaşan Edwin Hubble adlı Amerikalı bir astronom, evrenin genişlediğini, galaksilerin giderek birbirlerinden uzaklaşmakta olduklarını göstermişti.
Hayatında, merak dışında bir nedenle bir teleskoptan hiç bakmamış olan Einstein'ın kuramındaki matematik bu buluşu çoktan öngörmüştü yani. (Nitekim zaman içinde Einstein'ın teorik öngörülerinin şu ana kadar kontrol edilebilen her unsuru kanıtlandı, onun yanıldığı hiç gösterilemedi.)
Evrenin genişlemekte olması, onun bir başlangıcı da olabileceğini akla getirdi hemen. Nitekim Einstein da bunu öngörmüştü zaten. Teorik fizikçiler, bu başlangıcın minicik bir kütleye sıkışmış sonsuz miktardaki enerjinin uzay zamanda 'patlamasıyla' yani 'Big Bang'le (Büyük Patlama) olduğunu öne sürdüler.
Ardından bu 'Büyük Patlama'yı kanıtlama yarışı başladı.
1964 yılında, Arno A. Penzias ve Robert W. Wilson adlı iki araştırmacı, New York yakınlarındaki Bell Laboratuvarları'nda neredeyse tesadüfen bir keşif yaptılar. Penzias ve Wilson, radyo teleskoplarındaki kaynağı belirsiz bir gürültüyü gidermeye çalışırlarken sonradan adı 'kozmik arkaplan radyasyonu' olaran konacak olan 'şey'i buldular. Bu buluş onlara 14 yıl sonra, 1978'de Nobel kazandırdı.
Evet, bu 'kozmik arkaplan radyasyonu' 'Büyük Patlama'nın ilk kanıtıydı.
İki araştırmacı, Büyük Patlama sonrası ortaya çıkan radyasyonu, kalıntıların bir bölümünü gözlemişti. Yani aslında 'zamanda seyahat' yapmışlar, milyarlarca yıl geriye gitmişlerdi bu gözlemi yaparken.
Fizikçiler, Büyük Patlama'nın bundan hemen hemen 14 milyar yıl önce olduğunu düşünüyor. Yani bugün bizim bazen bilmeden 'uzay' ve 'zaman' diye iki ayrı şeymiş gibi söz ettiğimiz ama aslında birbirinden ayrılmaz, biri olmazsa diğeri de olamaz olan 'şey' hesaba göre 14 milyar yıl yaşında!
Bu yılın Nobel ödüllü bilimcileri Mather ve Smoot, dünyanın yörüngesindeki COBE uydusu sayesinde Penzias ve Wilson'a göre çok daha hassas, çok daha iyi ve çok daha derinlemesine gözlemler yapabilmişlerdi.
Smoot, "Bulduğumuz şey, evrenin doğumu ve evrimi hakkında kanıtlardı" diyor, "Eğer dindarsanız, bu Tanrı'ya bakmak gibi bir şeydi."

Radikal Gazetesi / 8 Ekim 2006